BİZE ULAŞIN

MAKALELER

Acele Kamulaştırma Sonrasında Bedel Bloke Edilmemesi


                  Güncel Kamulaştırma Hukuku uygulamaları 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında yapılmaktadır. 04.11.1983 kabul tarihli 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasında ilerleyen dönemlerde bazı değişiklikler olmuştur.

                  2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda mülkiyet hakkı sahibi lehine en köklü değişikliklerin 4650 sayılı yasayla yapılanlar olduğunu kabul etmek mümkündür.

             4650 sayılı yasa ile 2942 sayılı yasa ile uygulanan kamulaştırma bedelinin artırılması davaları yerine kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davaları hukuk sistemimize girmiştir.

              4650 sayılı yasayla yapılan değişikliğe kadar idarenin kendi içinde yaptığı kıymet takdiri ile belirlediği bedeli bankaya yatırması ve mülkiyet hakkı sahibine noter kanalıyla tebligat yapması gerekiyordu.  Tebligat veya öğrenme ile sonrasında süresi içerisinde kısaca "tezyidi bedel" "bedel artırımı" olarak adlandırılan kamulaştırma bedelinin artırılması (tezyidi) davası söz konusu olmaktaydı. Bu dava ile malik idarenin kendisine bildirdiği kıymeti kabul etmediğini gerekçeleri ile öne sürerek bedelin mahkemece artırılmasını kamulaştırma yapan idareden alınarak kendisine ödenmesinin hüküm altına alınmasını talep ediyordu. Dava neticesinde hüküm altına alınan bedelin tahsili için mahkemeden alınan karar sonrasında genellikle icra takibi yapılması ve çoğu zaman malı ve parası haciz edilemeyen idarelerin parayı ödemesinin beklenilmesi gerekiyordu.

              2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 4650 sayılı yasa ile değişikliğe uğramadan önceki ilk halinde mahkeme hükmünün infazındaki gecikmeler yaşanmakta; enflasyonist ekonomik koşullar karşısında malikin mağdur olması, dolayısıyla mülkiyet hakkı ihlalleri gündeme gelmekteydi.

              Bu ihlallerin önüne geçilmek gayesiyle 4650 sayılı yasa ile köklü değişikliğe gidilmiştir. Bu değişiklikler ile idarenin kendi içinde yaptığı kıymet takdiri sonrası malikle uzlaşmayı denemesi usulü getirilmiştir. İdarenin malikle uzlaşma sağlayamaması halinde mahkemede kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası görülmesi uygulamaya girmiştir.

               Kamulaştırma Kanununda 4650 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonrasında artık dava neticesinde verilen karar ile birlikte  ödeme usulüne geçilmiştir. (7139 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle belirlenen ödeme usulü burada ayrıntısı ile anlatılmamıştır. Başka bir yazımızda ayrıca değerlendirilecektir)
  
                4650 sayılı yasal düzenlemeyle gelen yenilikle "karar ile birlikte kamulaştırma bedeli ödenmesi" usulüne geçilmiş; doğru kamulaştırma bedelinin belirlenmesi halinde 2942 sayılı yasanın ilk halinden kaynaklı geç ödeme ortadan kalkmıştır.  Uzun yıllara yayılan gecikmeler nedeniyle ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan haklı başvuruların önüne geçilmiştir. Bu yönüyle  2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda  4650 sayılı yasa ile yapılan değişikliler kamulaştırma hukukunda devrim niteliğinde kabul edilebilecektir.

               4650 sayılı yasa ile gelen değişiklikle kamulaştırma bedeli davasında; davanın görüldüğü Asliye Hukuk Mahkemesi idareye bilirkişi raporuyla belirlenen bedelin bankaya bloke edilmesi / yatırılarak dekontunun dosyaya sunulması için   15 günlük süre vermektedir. Yapılacak duruşmada para bloke edildiğine dair banka makbuzu, dekontu dosyaya ibraz edilmemiş ise hakim ikinci kez süre vermektedir. Bu ikinci süre yasa gereği malik lehine kesin bir süredir. Bu süre içerisinde paranın yatırılmaması halinde Asliye Hukuk Mahkemesi davanın reddine karar vermektedir.

              Yasa ile "karar ile taşınmaz idareye; bedel malike geçer" olarak özetlenebilecek sonuç hedeflenmektedir. Bu anlayış ile bilirkişi raporu veya raporları  ile belirlenen taşınmaz bedelinin yatırılmaması halinde kamulaştırmak istenen taşınmazın idareye geçememesi için davanın reddi kararı verilmektedir.

          Yasa ve uygulama bu genel prensip ile maliki koruyucu yapısıyla öne çıkmaktadır. Bu olumlu durum klasik kamulaştırmalarda açık olmakla birlikte acele kamulaştırma uygulamalarında sorunları da beraberinde getirmektedir. Yazımızda hukukçu olmayan  okuyucular için ayrıntılara çok girmeden genel işleyişe dair belli hususlara değinerek giriş yapmış bulunmaktayız. Kısa açıklama sonrası acele kamulaştırmalar ve sonrasındaki kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarındaki davanın reddi ile uygulamada yaşanan aksaklıkları  ifade ederek yazımızı bitireceğiz.

                   Acele kamulaştırmada; idarenin mahkemeye dilekçe ile müracaatı ile başlayan süreçte mahkeme acele el koyma bedeli olarak bir bedel belirleyerek mülkiyet hakkı sahibine ödenmesi kararı vermektedir. Bu yolla idare taşınmaza el koyma hakkı kazanmaktadır. El koyma hakkının elde edilmesi ile birlikte taşınmazda kamulaştırmaya konu imalat ve inşaat yapılabilir hale gelmektedir. Hukuka uygun el koyma kararı ile arsa üzerinde yol, köprü, viyadük, su hattı, demiryolu vb. yapılarak taşınmaz fiilen kamu hizmetine tahsis edilmektedir. Bu fiili durum hukuki anlamda tamamlanmamış bir süreç içerisinde yapılmaktadır. Zira asıl olan idarenin malik ile uzlaşarak tapuyu alması, bunu sağlayamaz yani uzlaşamaz ise kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası ile nihai hükmün kurulmasıdır.

               Çeşitli unsurlardaki eksiklik ve hatalar nedeniyle acele kamulaştırma sürecinde hukuki destek ihtiyacı bulunmaktadır.  Acele kamulaştırma bedeli sonrasında gerçek ve doğru bedelin belirlenmesine ilişkin yargılamanın yapılacağı kamulaştırma bedeli davasında davanın reddi önem arz etmektedir. Dava sonunda idarenin parayı bloke etmemesi halinde verilen red kararı durumunda; malik hem acele kamulaştırma sürecinde eksik bedel almış olarak kalmakta hem de doğru bedeli alalamadığı acele kamulaştırma kararı ile idarenin yol, elektrik hatları, demiryolu vb.  yaparak yeri kamunun hizmetine sunmuş olmasıyla taşınmazını fiilen kaybetmektedir. Tapusu elinde olmakla birlikte taşınmazını özel imar ve inşaa faaliyetiyle kullanma, kiraya verme-kullandırma, satma-tasarruf etme gibi imkanlardan mahrum hale gelmektedir. Böylelikle mülkiyet hakkının özünü kaybetmiş olmaktadır.  Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında bilirkişi marifetiyle belirlenen fark bedelin yatırılmaması ve davanın reddolması karşısında idarenin tekrar süreç başlatmasını, işlemleri tamamlayarak uzlaşmayı denemesini, uzlaşma olmaması halinde tekrar kamulaştırma bedel tespiti ve tescil davası açmasını beklemek zorunda kalmaktadır. Bu bekleme süresinin ve sürecinin ne kadar olacağına yönelik yasal bir düzenleme de yoktur. Bu konuda kanun boşluğu bulunmaktadır.

                   Bu boşluğun doldurulması anlamında tarafımızca çeşitli çalışmalar yürütülmekle birlikte konunun ve mağduriyetin yasa ile çözülmemiş olması büyük bir eksiklik olarak varlığını sürdürmektedir.

                 Okuyucuya genel hatları ile bilgi vermeye  çalıştığımız bu  konunun resmi makamlarca ele alınmasını yasal çözüme kavuşturulmasını umut ediyoruz.


 Av. Ersoy GÜNAY